ünya Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü
Dünya Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü:
Tekstil ve konfeksiyon sektörü, dünyada gerek üretim sürecinde yaratılan katma değer ve gerekse de ihracat gelirleri içindeki yüksek payı nedeniyle ekonomik kalkınma sürecinde önemli roller üstlenen ve ülkelerin kolayca vazgeçemediği bir sektördür.
Tekstil ve konfeksiyon sektörü, ülkelerin daha ileri sanayilere geçiş için yarattığı sermaye birikimi ve yetişmiş işgücü sebebiyle ellerindeki en önemli basamak taşlarından birisi konumundadır.
Ekonomik kalkınmanın ileri aşamalarına geçmiş gelişmiş ülkelerde tekstil ve konfeksiyon sektörünün imalat sanayi üretimi içindeki payı sürekli azalırken, gelişmekte olan ülkelerde ise imalat sanayi üretimi içinde sektörün payı artmıştır.
Tekstil ve konfeksiyon sektörü, ülkemiz gibi yoğun genç nüfusa sahip ülkelerde ise önemli bir istihdam kaynağı olma özelliğine sahiptir.
Tekstil sektörünün, gerek ihracat, gerek istihdam, gerekse katma değer bakımından
Türkiye için yeri ve önemi fevkalade büyüktür. İç ve dış gelişmelerden çok çabuk ve çok derin etkilenen bu sektör, kendisi ile birlikte Türk ihracatını ve diğer sektörleri adeta felç etmektedir. Tekstil sektörü, kriz ortamlarında Türkiye’nin yumuşak karnı olurken, kalkınma ve büyüme yıllarında ise en büyük umut olmaktadır.
Uzun yıllardan beri dış ticaretimizde “stratejik” bir sektör olma durumunu koruyan Tekstil ve Konfeksiyon Sektörümüzün genel verileri aşağıdaki gibidir:
TABLO 1: Tekstil Sektörü Genel Veriler (%)
Toplam Üretim İçindeki Payı (GSMH) : 11
Sanayi Üretimi İçindeki Payı : 14
İmalat Sanayi Üretimi İçindeki Payı : 16
İstihdam İçerisindeki Payı : 11
Sanayi İçindeki İstihdam Payı : 28
Toplam İhracat İçerisindeki Payı : 38
Toplam İthalat İçerisindeki Payı : 8.2
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığ
Genel Görünüm
Türkiye, özellikle 1980’li yıllarda başlayıp 1990’lı yıllarla devam eden süreçte, Dünya
Pazarlarına ihracatının başını çektiği Tekstil ve Konfeksiyon Sektörüyle girdi. Türkiye gibi kalkınmakta olan ülkelerin özellikle ihracata dayalı büyüme modeline örnek teşkil eden bir ivme içerisinde 1997 yılına kadar dönem dönem üretim-ihracat ve istihdamda iniş-çıkışlar gösteren sektör, üretim-istihdam ve ihracatta lokomotif olma özelliğini korudu.Sektör; 1950 yılına kadar Tekstil, 1970 yılına kadar da konfeksiyon sektöründe ithalata kilitlenmiş ve 1980’li yıllara kadar sadece iç piyasaya yönelik üretim yaparken 1980’li(özellikle de 90’lı) yıllarda ihracatın başını çektiği dışarıya açık büyüme politikaları ile beraber, hızla büyüyerek ihracatta büyük artışlar kaydetmiş ve ülkemizin de üretim-ihracat ve istihdamda olmazsa olmaz sektörü haline gelmiştir.
Bu süreçte, Türkiye’nin 1996 yılında girmiş olduğu Gümrük Birliği ile, artacağı düşünülen İhracatımız, gümrüklerin sıfırlanmasıyla birlikte aksine azalmış, ithalat ise artmıştır. “En avantajlı ve rekabet edebilecek sektör” olarak nitelendirilen Tekstil Sektörü, Gümrük Birliği sürecinde, (bugüne gelindiğinde) rekabet imkanlarını kaybeder hale gelmiştir. 90’lıyıllarda Gümrük Birliği sürecinde sektörün önünde ne gibi engeller bulunduğu, fayda-zarar tablosunun hangi yönde gelişeceği gibi temel meseleler tartışılmamış, ‘Ne olursa olsun Gümrük Birliği’ anlayışıyla girilen süreç, sektörün bugünkü sıkıntılarının önemli ölçüde besleyicisi olmuştur.
Bugün Dünya tekstil ve konfeksiyon ticareti 395 milyar (169 milyar tekstil ve 226 milyar giyim, DTÖ) Amerikan dolarıdır. Başlıca hazır giyim tüketicisi ülkeler, ABD, AB ve Japonya olup, bu ülkelerin yıllık ithalatı sırasıyla 66 milyar, 52 milyar ve 19 milyar Amerikan doları dolayındadır. Avrupa Birliği ülkelerine yapılan tekstil ve konfeksiyon ihracatında Türkiye, Çin'in hemen arkasından başı çekmektedir. Ülkeler bazında ise Almanya, ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Rusya Federasyonu, Türkiye'nin en önemli pazarları arasında yer almaktadır. Bu pazarın muazzam büyüklüğüne rağmen, Türkiye henüz yaklaşık 15 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirmektedir. Her halükarda;Tekstil sektörünün, gerek ihracat, gerek istihdam, gerekse katma değer bakımından Türkiye için yeri ve önemi fevkalade büyüktür. Sektörün Türk ihracatındaki payı yüzde 38’e tekabül etmektedir. 1994-2001 tarihleri arasında tekstil sektörü büyük bir atılım yaparak ihracatta yüzde 52.9’luk bir artışsağlamıştır. 2001’de yaşanan Cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci krizinden, tahminedileceği üzere en büyük zararı bu sektör görmüş olmakla birlikte, kendisini toparlayarak gelişim trendini yukarılara taşımayı başarmıştır.
Türkiye İhracatının lokomotifi konumundaki hazır giyim ve konfeksiyon ürünlerinin ihracatı, (İTKİB verilerine göre) 2004 yılı 11.ay sonu itibariyle, yüzde 25.6 artışla 11 milyar 517 milyon 909 bin dolara,tekstil ve hammaddeleri ihracatı ise yüzde 23'lük artışla 3 milyar 663 milyon dolara çıkmıştır. Ancak bu iyi gelişmeye rağmen 2005 yılı için sektörde moraller bozuk durumdadır. Zira, Çin’in kotasız rekabete başladığı 2005 yılı için Türkiye bir tekstil stratejisini resmen hala oluşturamamıştır.Tekstil sektörü, girdiği toz
bulutunun içinde yolunu bulmaya çalışmaktadır.
Yerli Sanayimiz için, sektördeki sıkıntılardan kaynaklanan önemli bir tehlike de, yerli
Sanayicilerin yurtdışına kaçmalarıdır. Krizlerden kaynaklanan nedenlerle Tekstil ve
Konfeksiyon sektörü, ülkemizi terk etmeye, yerli sanayicimiz başka ülkelere kaymaya
başlamıştır. Özellikle Balkan ülkeleri ve Orta Asya’ya. Bu Tekstil ve Konfeksiyon sektörü için çok ciddi bir sıkıntı işaretidir.
Dünyanın küçülmesi, uluslararası pazarların yerel pazarlara oranla çekim hızının
yükselmesi, Türkiye’nin stratejik sektörü olan Tekstil ve Konfeksiyonu da bu pazarlara
yoğun olarak kaydırmıştır. Görüldüğü üzere; küreselleşmeyle birlikte açılan pazarlar,
fırsat ve imkanlar getirdiği gibi risk ve krizleri de bünyesinde taşımaktadır.
Sektörün durumu :
Türk Tekstili, Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü’nün büyük bir çıkmazın ve yol ayrımının eşiğinde olduğudur. İhracat yaparak global rakipleri ile mücadele eden firmalar, son üç yılda dövizin %30’un üzerinde değer kaybetmesi ve yine son üç yılda; temel enerji girdi maliyetlerinin, %50’nin üzerinde artması sonucu, rekabet edemez konuma gelmişlerdir. Bu nedenle, 3 milyon kişinin istihdam edildiği sektörde tehlike çanları daha hızlı çalmaktadır. İşçi çıkarmalar ve fabrika kapatmalar artmakta, sanayinin yurt dışına kaçışı ivme kazanmaktadır. Son 10 ayda 200 bin kişi işini kaybetmiştir. Sektör Bulgaristan’a, Romanya’ya, Ürdün’e, Mısır’a taşınmaya başlamıştır. Türkiye’de halen resmi rakamlarla %10’lar seviyesinde ifade edilen (gerçekte % 20 nin üzerinde olduğu bilinen) işsizlik daha felaket boyutlarına ulaşabilir. Bunun üzerine birde, AB’nin tarım kesiminde yapılmasını şart koştuğu istihdam azalışı ve kırsal kesimden kentlere olacak büyük bir işsiz göçü de eklenirse, ülkenin korkulan kaos ortamına sürüklenmesi işten bile değildir.Şu bilinmelidir ki; Üretime ve ihracata dayanmayan hiçbir ekonomik sistem başarılı olamaz.
SEKTÖRÜN TEMEL SORUNLARI:
1- Kayıtdışı İstihdam
2- Yapısal Sorunlar
3- Enerji Sorunu
4- Atıl Kapasite
5- Teşvik Sorunu
6-Finansal sorunlar
- Kayıtdışı İstihdam
TürKiye’nin İşgücü potansiyeline ilişkin son verilere bakacak olursak, DİE, 2004 yılının
Ekim, Kasım, Aralık aylarını kapsayan dördüncü dönemine ilişkin Hanehalkı İşgücü
Anketi sonuçlarına göre; Türkiye'de toplam isthdam 21 milyon 870 bin kişidir. İstihdam
Oranı %43.6 olarak tahmin edilmiştir. Aynı dönemde işsiz sayısı 2 milyon 428 bin kişi
işsizlik oranı ise % 10 olmuştur. Herhangi bir işgücüne dahil olmayanların sayısı da, 25
milyon 891 bin kişi olarak belirlenmiştir.
TABLO 2: İşgücü Durumu
2003 2004
İşgücü (000) 23.206 24.297
İstihdam (000) 20.811 21.870
İşsiz (000) 2.396 2.428
İşgücüne Dahil Olmayanlar (000) 26.044 25.891
İşgücüne Katılma Oranı (%) 47.1 48.4
İstihdam Oranı (%) 42.3 43.6
İşsizlik Oranı (%) 10.3 10.0
Tarım Dışı İşsizlik Oranı (%) 14.6 14.1
Genç Nüfusta İşsizlik Oranı(%) 20.9 19.9
Kaynak: DİE 2004 4. Dönem Hane Halkı İşgücü Anketi
Kayıt dışı Ekonomi, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir. Türkiye'de toplam
isthdam 21 milyon 870 bin kişidir. Bu nüfusun yüzde 52.3'ü kayıt dışı çalışmaktadır.
İstihdam edilen toplam 16 milyon 158 bin erkeğin yüzde 45.5'i, 5 milyon 712 kadının ise yüzde 71.4'ü "kayıt dışı" olarak faaliyet göstermektedir. Kayıt dışı istihdamın 2004’te artış hızı gösterdiği de dikkat çekmektedir. Kayıtdışılığın geleneksel olarak yüksek olduğu tarım sektörü haricindeki rakamlara bakıldığında, 2004 yılında tarım dışında çalışanların üçte birinden fazlasının kayıt dışında çalıştığı görülmektedir. Bu veriler işgücü piyasasında çok ciddi bir kayıt dışına çıkma olgusuyla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır.
TABLO 3: İstihdam
(000 kişi) Yüzde Artış
2002 2003 2004 04/04 04/03
(I) 19.387 20.244 19.902 2.7 -1.7
(II) 21.975 21.696 22.188 1.0 2.3
(III) 22.833 22.411 22.874 0.2 2.1
(IV) 21.658 20.811 21.870 1.0 5.1
Kaynak: Devlet İstatistik Enstitüsü
Tekstil ve konfeksiyon sektörünün istihdama olan katkısı, Türkiye için çok önemlidir. Tekstil ve konfeksiyon sektörü, ülkemiz gibi yoğun genç nüfusa sahip ülkelerde önemlibir istihdam kaynağı olma özelliğine sahiptir. Sektör, 2.5 milyon kişiye doğrudan, 10 milyon kişiye de dolaylı istihdam sağlamaktadır. Buna mukabil kayıtlı istihdam ise 1/6 seviyesindedir.Tekstil ve Konfeksiyon Sektöründe yaklaşık 2 milyon kişi kayıt dışı çalışmaktadır. Yani kayıtdışılık % 80’ler düzeyindedir. Emeklilik hakkı olmadan, sağlık sigortası olmadan insan çalıştırmanın işsizlikle de birleşerek vahim sosyal sorunlara yol açması kaçınılmazdır. Diğer taraftan bu durum sosyal güvenlik kurumlarının dengesini ve verginin adil dağılımını bozmakta, vergi kaybına yol açmakta ve yapısal kamu açıklarını arttırmaktadır. Devlet, gelir artırıcı önlemlerde öncelikle bu kayıtdışı karadeliklerin üzerine gitmelidir.
TABLO 4: Tarım Dışı İstihdam (000 kişi)
İstihdam Kayıtdışı İstihdam
2003 2004 Artış 2003 2004 Artış
(I) 13.605 13.491 -114 4.109 4.344 235
(II) 13.966 14.367 401 4.329 4.942 613
(III) 14.023 14.652 629 4.515 5.172 657
(IV) 14.012 14.669 657 4.414 4.973 559
Kaynak: Devlet İstatistik Enstitüsü
Bu vahim durum sektörün hem ulusal hem de uluslar arası rekabet gücünü kırmaktadır. İşveren ve işçi üzerindeki vergi yükümlülükleri , sektörün içerisinde bulunduğu diğer sorunlar, kayıt dışına kaçışı hızlandıracak düzeydedir.
Kayıt dışı İstihdam Sendikal örgütlenmenin önünü de tıkamaktadır. Örgütlenmenin en
yoğun olması gereken Tekstil Sektörü ne yazık ki en düşük yoğunluklu sektörler
arasındadır. Bu durum, ayrı bir sorun olan Taşeronlaşmayı kışkırtmaktadır. Kayıt dışıolarak çalışan 2 milyon insan, sendikal örgütlülüğe kavuşamamanın ağır şartları altındaher türlü sosyal hak ve güvenceden yoksun olarak yaşam sürdürmektedir. Bu durum; nüfus artışımıza paralel olarak kapsamının genişlemesi gereken Sosyal güvenlik kurumlarımızda çatı ve kapsam daralmasına da neden olmaktadır. Aynı zamanda anayasamızdaki Sosyal Devlet ilkesinden hızla uzaklaşmayı da beraberinde getirmektedir. Zira kayıtdışılık, beraberinde bir çok sosyal, psikolojik ve toplumsal sorunları ve gerilimleri de üretmektedir. Öncelikle sektörde kayıtdışılığı birinci tehdit olarak görüp, üreyeceği zeminleri ıslah etmek veya yok etmek sektörün kangren olmuşhayati damarlarından birine işlerlik kazandırmak olacaktır. Devlet teşvik ve kredilerikontrol altına alınarak, büyük bölümü nakdi olarak değil, enerji indirimi, istihdam oranında vergi indirimi şeklinde üretimi ve istihdamı fiilen teşvik edici şekilde uygulanmalıdır.
2- Yapısal Sorunlar
Ülkemiz Tekstil ve konfeksiyon firmalarının % 80’den fazlasının KOBİ niteliğinde olmasıve öz sermayelerinin rakiplerine göre yetersiz kalması, yeni teknolojileri uygulamaya koymalarını zorlaştırmaktadır. Tekstil ve konfeksiyon firmalarının işletme sermayelerinin yetersiz olması ise hem üretimi sürdürmek hem de dış pazarlara açılmada önlerindeki önemli engellerden birini oluşturmaktadır.
Tekstil ve konfeksiyon firmalarımızın Araştırma-Geliştirme ve eğitim faaliyetlerine yeterli önemi vermemeleri sektörün nitelikli ve verimli işgücü temine ve katma değeri yüksekürünlerin üretimine imkan vermemektedir.
Tekstil sektöründe halen katma değeri yüksek iplik, kumaş ve teknik Tekstil ürünleri üretimi gerçekleştirilememekte ve bu alanda ithalat yoluna gidilmektedir.
Konfeksiyon sektöründe fason imalatın yanısıra ülkemiz firmalarının kendi markaları ile üretime henüz yeni başlamaları, 2005 sonrasında kotaların kalkması sonucunda Asyaülkeleri karşısındaki rekabet şansımızın daha da azalmasına neden olabilecek bir unsurdur.
3- Enerji Sorunu
Enerji maliyetlerinin pahalılığı, Türk sanayinin dünya ile rekabetinin önündeki en büyük engeldir. Ülkemizdeki enerji fiyatlarının rakip ülkelerin üstünde olması temel girdilerden biri olan enerji alanında firmalarımızın rakiplerine göre dezavantajlı olarak ihracat mücadelesine başlamasına sebep olmaktadır. Hükümetimizin enerji fiyat indirimi doğrudur, daha da artarak devam etmelidir. Bu bağlamda, petrol ve petrol ürünleri üzerindeki fahiş vergi yükünün hafifletilmesi, önemli enerji indirimi ve teşviği anlamına gelecektir.Tekstil sektörünün Türk sanayi ve ihracatındaki önemli ve ayrıcalıklı yeri itibarı ile, özel enerji indirimine tabi tutulması mutlaka gerçekleştirilmesi lazım gelen bir husustur.
Dünyada sanayide kullanılan elektrik enerjisi fiyatları karşılaştırmalı olarak aşağıdadır.
TABLO 5: Karşılaştırmalı Enerji Maliyetleri
ÜLKE $/KWS
Güney Afrika 0.02
Yeni Zelanda 0.03
İsveç 0.03
Kanada 0.04
Finlandiya 0.04
Polonya 0.04
ABD 0.04
Belçika 0.05
Çek Cumhuriyeti 0.05
Yunanistan 0.05
Macaristan 0.05
Meksika 0.05
Slovak Cumhuriyeti 0.05
İspanya 0.05
Tayvan 0.06
Danimarka 0.06
Almanya 0.06
Hollanda 0.06
Hindistan 0.07
İngiltere 0.07
Avusturya 0.08
Portekiz 0.08
Türkiye 0.08
İtalya 0.09
İsviçre 0.09
Japonya 0.17
Kaynak: Uluslar arası Enerji Ajansı
4- Atıl Kapasite
Türk Tekstil Sektöründe son beş yılda modernizasyon yaptırımları ile beraber yeni ve
büyük kapasiteli yatırımlar yapılmıştır. Avrupa Birliği heyecanı ile yapılan bu yatınmlar
kapasite fazlası oluşturmuştur. Üst üste gelen son yılların krizleri sektörde büyük hasaraneden olmuştur. Kapasite kullanım oranları bir hayli düşmüş, son kriz ikinci darbeyi vurmuş ve bugün Kapasite Kullanım Oranları yüzde 50'ye inmiştir. Bugün Türkiye’de kurulu ring iplik tesislerinin %20 ila %25’inde bir kapasite daralması söz konusudur.Open-end iplik tesislerinin yaklaşık %40’ı oranında bir kapasite kullanamama sorunu vardır. Türkiye’nin iğ ve open-end kapasitesi hesaplandığında, milyarlarca dolarlık bir paranın demir olarak yattığı görülmektedir. Borçlarını ödeyememekten, hammadde temin edememekten ve de talep yetersizliğinden birçok işyeri kapanmış, vardiya düşmüş, haftada 3-4 gün ça-lışmaya başlamış ve işçilerini çıkarmak durumunda kalmıştır. Özetle 2004 yılının ilk 9 ayında tekstil sektöründe % 4 civarında bir daralma yaşanmıştır. Bu daralmanın temel sebebi Çin faktörü nedeniyle sektördeki belirsizliğin sürmesidir. Örneğin 2003’ün ilk dokuz ayında tekstil makinelerinin Leasingin toplam işlem hacminden aldığı pay % 19 seviyesindeyken 2004’te bu rakam % 14ê düşmüştür. 2004 yılına kadar aşırı yatırım talebi gelen tekstil sektöründe özellikle Uzakdoğu faktörü nedeniyle bazı kollarda atıl kapasite oluşmuştur.2005 le gelişen trend gözönüne alındığında ucuz sıradan malların üretiminde Dünya’da mevcut ve daha da artacak olan kapasite fazlalığı ve rekabet büyüklüğü gözönünealındığında, bu malların üretimine yönelik yatırımlara daha fazla rağbet edilmemelidir. Orta vadede üst sınıf modaya yönelik ürünler ve moda-marka ürünlerin üretimine yönelikyatırımlara ağırlık verilmesi doğru bir strateji olacaktır.
5- Teşvik Sorunu
Türkiye’de yatırımların ve dolayısıyla sektörlerin yönlendirilmesinde en önemli etken
“Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu’dur”. Geçmiş dönemlerdeki teşvik uygulamaları, bir taraftan bazı tekstil alt sektörlerinde aşırı kapasitelerin oluşmasına izin vererek, tüm sektöre zarar verirken, diğer taraftan da teşvik alan bazı iyi niyetli yatırımcılar yanıltılmıştır. Hükümetler bugüne kadar tekstil ve konfeksiyon sektörünü bir stratejiye dayandırmadan teşvik etmiştir.
Bu nedenle sektördeki teşvik uygulamaları muhakkak yeniden düzenlenmelidir. Bugün mevcut tasarı da kendi içinde birçok çarpıklığı barındırmaktadır. Teşvik kapsamındaki il sayısı 49'a çıkmıştır. Ancak iller belirlenirken milli gelir düzeyi değil, sosyal gelişmişlik düzeyinin esas alındığı açıklanmıştır. Dolayısıyla karar kimi illeri memnun ederken, bitmeyecek bir tartışmanın da kapılarını açmıştır. Zira, 1500 dolar baz alındığında kişi başına 1539 dolarlık milli gelire sahip ve önemli tekstil yatırımlarının merkezi konumundaki illerden birisi olan Gaziantep hayal kırıklığına uğramaktadır. Zira, teşvik alamayan bir ilde 100 işçi çalıştıran orta ölçekli bir tekstil fabrikası; gelir vergisi, SSK primi ve elektrik için ayda en az 95.000 YTL öderken, buna karşın aynı büyüklükteki teşvikli ildeki bir başka tekstil fabrikası aynı kalem ödemelerden dolayı ayda 35.500 YTL tasarruf sağlamaktadır. Ki bu da haksız rekabeti beraberinde getirmektedir. Bu nedenle sektörel teşvik politikasının uygulanması önemli olacaktır. Devlet teşvik ve kredileri kontrol altına alınarak, büyük bölümü nakdi olarak değil, istihdam oranında vergi indirimi şeklinde ve üretimi ve istihdamı fiilen teşvik edecek biçimde uygulanmalıdır. Kısa dönemde modernizasyon ve yenileme dışında, mevcut kapasitelerin arttırlmasına ve geliştirilmesine yönelik yatırımlar teşvik edilmelidir. Girişimcinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, teşvikler istihdama bağlı olarak kaydi ve yaygın olmalı, kaçak yabancı işçi çalıştırdığı tespit edilen firmalar ve sanayiciler hiçbir teşvik indiriminden yararlandırılmamalıdır.
EXIMBANK kredi limitleri, dönemlere göre arttırılmalı ve sanayicilere “istihdam-üretim-istihdamı kayıt içine alma” artışı endeksi oluşturularak verilmelidir.
6-Finansman ile İlgili Sorunlar:
Ticari bankaların tekstil ve konfeksiyon sektöründe faaliyet gösteren firmalara açmış oldukları kredilerin yetersiz miktarda olması ve söz konusu kredilerin faizlerinin yüksek olması nedeniyle sektörde yatırım yapma imkanı azalmakta ve alınmış olan kredi borçlarının geri ödenmesinde sıkıntılar yaşanmaktadır.
Eximbank tarafından ihracatçılarımıza kullandırılan ve tekstil ve konfeksiyon sektörü ihracatının artışında önemli rol oynayan ihracat kredileri için ayrılan kaynaklar yetersiz kalmaktadır.
KDV iadelerinin ödenmesinde yaşanan gecikmeler özellikle nakit sıkıntısında olan firmalara ve düşük kar payı ile çalışan firmaların ihracat şanslarını oldukça azaltmaktadır.
Ülkemiz genelinde olduğu gibi tekstil ve konfeksiyon sektöründe de yeterli yabancı sermaye girişinin olmaması bu sektörde teknolojik gelişmeleri izleme ve yeni pazarlara girme imkanını azaltmaktadır.
Tekstilde 2005 Sendromu ve Uygulanabilir Temel Stratejiler
- Çin Faktörü
Çin’in DTÖ’ye üye olması, DTÖ’nün “Tekstil ve Hazır Giyim Anlaşması”na (ATC) tabi
olması, bunun sonucunda da Anlaşma uyarınca 2005 yılında kotaların kaldırılmasından
ve DTÖ üyelerine uygulanan tarifelerden yararlanması, dünya tekstil ve konfeksiyon
pazarlarında daha çetin bir rekabet yaşanacağı anlamına gelmektedir. Çin, tekstil ve
hazır giyim konusunda dünyanın en büyük ihracatçısı konumundadır. ABD ve AB, halen dünya tekstil ticaretinde en büyük ithalatçı konumundadırlar. Özellikle Ocak ve Şubat ayları itibariyle Çin’in AB’ye ihracatında ürkütücü sonuçlar ortaya çıkmıştır. Dünya tekstil ticaretindeki bir başka dikkat çekici gelişme de batılı tüketicideki kalite anlayışının, yerini giderek ucuzluğa bırakması olmuştur.
Tablo:6 AB'nin Çin'den İthalatı
Kategori Birim Oc.-Şub/2004 Oc-Şub/2005 Değişim (%)
Pamuk Kumaş Kg 5.886.600 12.410.369 107.34
Örme Tişört P 38.780.589 173.643.059 347.76
Kazak P 8.064.073 72.794.469 802.70.53
Pantolon P 13.06.693 122.436.581 799.83
Giysi P 1.531.762 11.196.120 630.93
Kg: Kilogram P: Parça
Kaynak: Eurostat 2005
Hazır giyimin emek yoğun bir üretimi gerektirmesi ve Çin’in bol ve düşük maliyetli iş gücü açısından sahip olduğu avantaj, bu sektörde büyüme potansiyelinin yüksek olmasını sağlamaktadır. Çin kaynaklı konfeksiyon ürünlerinin büyük çoğunluğu düşük ve orta kaliteli ürünlerdir. Diğer taraftan elyaf, iplik ve kumaş gibi sermaye yoğun nitelikteki tekstil ürünlerinde de Çin, eski ve fazla kapasitenin elden çıkarılması ve üretimin modernleştirilmesi suretiyle tekstil sanayiini yeniden yapılandırma sürecine girmiştir. Ucuz maliyet yapısı ve uygulanmakta olan devlet desteği nedeniyle Çin ile rekabet etmek ve onu durdurmak neredeyse imkansız haldedir. Çin, 55 milyar dolarlık ihracatıile dünyanın en büyük Tekstil ihracatçısı haline gelmiştir. Çin’i İtalya, Güney Kore ve ABD izlemektedir. Çin ulaştığı bu büyüklükle, sadece Türkiye için değil, tekstilde söz sahibi olan veya olmak isteyen tüm ülkeler için gerçek bir tehliaaae dönmüştür.
Peki Çin bu gelişim trendini nasıl yakaladı ?
Çin 1 Ocak 2002 tarihi itibarı ile Dünya Ticaret Örgütü üyesi statüsünü kazanmıştır.
Kotalardaki iyileştirmeler nedeni ile Çin’in 192 olan kotaya tabi ürün sayısı 109’a inmiştir. Ocak 2005 itibariyle de kotalar bütünüyle kaldırılmıştır.
Her ne kadar Çin’in tam üyeliği bazı koşullara bağlanmış ve “Çin İhracatına İlişkin Özel Önlemler” başlığı altında 2008’e kadar uygulanabilecek bir takım önlemler alınmaya çalışılmışsa da, özellikle ABD ve AB pazarlarında tam bir Çin istilasının yaşanacağını söylemek kahinlik olmayacaktır. Çünkü NAFTA’nın uygulanması nedeni ile 1994-2001 arasında hazır giyim ihracatını yüzde 400 artırarak Amerika’nın bir numaralı tedarikçisi konumuna gelen Meksika’nın, 2001’den sonra pazar payını Çin’e kaptırması bunun açık bir göstergesidir. Bu açıdan bakıldığında, tekstil ve konfeksiyon ihracatının yarısını AB ülkelerine yapan Türkiye’nin Meksika’nın durumuna düşmesi ihtimali yabana atılmayacak bir ihtimal gibi gözükmektedir. ABD, “Çin İhracatına İlişkin Özel Önlemler” şartına dayalı olarak, Çin tekstil ürünlerine kota uygulamasını devam ettirme kararı almıştır. Ancak bu Çin tehdidini sona erdirmiş değildir. Benzeri bir kararı AB’nin alması, Türkiye açısından hayati önem taşımaktadır. Çin; kotalı ürünler ihracatının yüzde 41.39’unu ABD’ye, yüzde 52.73’ünü AB’ye, yüzde 5.88’lik kısmını ise Kanada’ya gerçekleştirmektedir. DTÖ’ye katılımı ile birlikte Çin’in ABD pazarına yönelik ihracatında en güçlü etkinin yaşanacağı tahmin edilmektedir. ABD çocuk giysileri konusunda var olan kotaları kaldırdığında Çin mallarının pazar payı 2001 yılında yüzde 3'lük seviyeden 2002 yılında yüzde 27'lik seviyelere ulaşmıştır. Çin, 2003 verilerine göre dünyadaki tekstil ve giyim ürünlerinin yüzde 17’sini üretiyor. Sektörün daha çetin rekabet ortamına hazırlanabilmesi, dünya tekstil sektörünü tek başına belirleyici ve yönlendirici konumda olan Çin’in avantajları ile birlikte handikaplarını da iyi analiz etmekle mümkün olabileceğini burada belirtmekte yarar vardır. Bu bağlamda;
yoğunlaşan rekabet, ürün fiyatlarındaki düşüş trendinin devam etmesi,
sentetik tekstil sanayi için finansal sorunların daha büyük bir ciddiyet kazanmış olması, Çin’in sentetik tekstil hammaddelerinde önemli oranda dışa bağımlı olması,
Çin firmalarının ar-ge faaliyetlerinin son derece az ve kısıtlı olması,
Ürünlerinin kalite bakımından daha az rekabetçi olması, Çin tekstilinin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Ancak bütün bu zayıf noktalarına rağmen, Çin’in bu sektöre muazzam bir yatırım yaptığı asla hesap dışı tutulmamalıdır. Çin’in stok azaltma politikasına ağırlık vermesi nedeni ile damping şartlarında ihracat yaptığı da dikkate alınması gereken bir başka gerçektir. Çin'in ucuz işçilik ve yüksek işçi verimliliği 1995-2002 yılları arasında yüzde17 artmıştır. Çin bu konudaki liderliğini bırakacak gibi gözükmemektedir.
Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne üye olmasının, ilk elde “tehdit” olarak algılanması elbette doğrudur. Ancak Çin’in bir pazar olarak da muazzam bir değer ifade ettiği
unutulmamalıdır. Çin’de Türkiye nüfusundan daha fazla ve çok iyi gelir düzeyine sahip bir kesim bulunmaktadır. Ve bu kesim Türk tekstil ve konfeksiyon sektörü tarafından keşfedilmeyi bekleyen “yeni bir dünya”dır. Çok yakın bir gelecekte, Çin pazarının ABD ve AB ayarında bir pazar haline geleceği tahminlerin ötesinde bir gerçektir. Türk tekstil sektörünün Çin tehdidini kazasız belasız atlatması yeni pazarlara açılması ile mümkün olabilecektir. En iyi ve en bakir pazarsa elbette Çin’in kendisidir.
Tekstilde 2005 Sendromu
Kotaların kalktığı 2005 yılının uzun süredir tüm tekstil sektörü için bir kabus haline geldiğini artık bilmeyen yok. Birçok ülke, mevcut pazarlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ülkeler ve şirketler tekstil ve konfeksiyon ticaretinde yeni bir gerçeklik olacağı düşüncesine kendilerini hazırlamalıdır. Sektörün ağır krizlere ve büyük olumsuzluklara rağmen ayakta kalması ve dünya ile rekabet edebilmesi iftihar vesilesidir. Ancak sektörle ilgili dünyada çok önemli gelişmeler olduğu için adeta “2005 Sendromu” yaşanmaktadır. Bunun sebebi ise, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tekstil ve Hazır Giyim Anlaşması’nın (ATC), 2005’ten itibaren bütün kotaların kaldırılmasını öngörmüş olmasıdır. 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle tekstil kotalarının kaldırılması ile dünya tekstil sektörü liberalize olmuştur. Bu yeni durum, Türk tekstil sektörü için çetin bir sınavdır. Dünya genelinde yaşanan ekonomik büyüme beraberinde tekstil ürünlerine olan ihtiyacıda artıracağından tekstil sektörünün önünde rekabetin son derece ağır olacağı yeni ufuklar açılmaktadır. Türk tekstil sektörü rekabetçiliğini korumak kaydı ile daha önce ulaşamadığı yeni pazarlara ulaşabilecek; fakat bazı pazarları da elinde tutmakta zorlanabilecektir. Kota sistemi tekstil endüstrisinin kendi niteliğinden kaynaklanan bir uygulamadır. Kaldı ki, 2005 sonrası yaşanacak gelişmeler, sadece DTÖ’nün bütün kotaları kaldırması ile de sınırlı değildir.
Bu dönemde; ABD’nin Afrika Büyüme ve Fırsatlar Yasası (AGOA) 1 Ekim 2000’den itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Bu program Karayiplere de genişletilerek uygulanacaktır. AB de Genelleştirilmiş Preferanslar Sistemi (GPS) altında özel kolaylıklar yaratmaktadır. Ayrıca AB, Şubat 2001’den itibaren en az gelişmiş 48 ülaaae “Silah Hariç Her Şeyi Satın Al” programı altında vergisiz ihraç kolaylığı sağlamaktadır. Kanada da en az gelişmiş ülkelere yönelik Pazara Giriş Girişimini, Kanada’da yapılan G-8 zirvesinde uygulamaya koymuştur. Buna göre en az gelişmiş ülkelerin ihracatı üzerindeki bütün vergi ve kotalar kalkmaktadır.
ÖZET:
1. Tekstil sektöründe vizyon ve strateji eksikliği vardır. Bu nedenle, sektördeki bir çok işletme gelecekte çalışmalarını hangi yöne çevireceği konusunda kararsızdır. Bu durum, tekstil sektörünü gelecekte sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Strateji belirleme konusunda işletmelere devletin, ticaret sanayi odalarının, üniversitelerin, ihracatçı birliklerinin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının yardımı ve katkısı gereklidir.
Doğru vizyon ve stratejiler geliştirilerek, sektöre yön verilmeli, sektörün kullanacağı teknolojiler ve bu teknolojilerin kullanım yerleri belirlenmelidir.
2. Sanayici ve işadamları ile Hükümet arasında sağlıklı ve düzenli bir bilgi akışı yoktur. Bu nedenle, gerekli önlemler zamanında alınamamaktadır. Maalesef ülkemizde sağlıklı bir sanayi envanteri de bulunmamaktadır.
3. Çin tekstilinin aşırı, acımasız ve haksız rekabeti çok önemli bir sorundur. Özellikle temel ve standart tekstil ürünlerinde Çin firmaları ile rekabet etmek mümkün değildir. Gerekli önlemler alınmaz ise, bir çok işletme kapanacaktır. (Çin yanında daha büyük bir tehdit olarak Hindistan’dan gelmektedir. Dünya iletişim lisanı olan İngilizce’yi ana dilleri gibi konuşan Hintliler, AB ve Amerika pazarında rahatlıkla yer edinmektedir.)
4. Yurt dışındaki rakiplere göre, enerji, doğal gaz, işçilik, vergi, sigorta gibi temel girdiler ülkemizde oldukça yüksektir. (Bu nedenle, son üç yılda üretim maliyeti %50’nin üzerinde artış göstermiştir.)
5. Diğer ihracatçılar gibi tekstilciler de kur riski ile karşı karşıyadır. Son üç yılda, kurlardaki düşüş tekstil ihracatçılarının rekabet şansını azaltmıştır. 2002 Yılında Brüt Asgari Ücret 146,03 EURO iken bugün 334,49 EURO’ya ulaşmıştır. Buna karşın döviz hızla değer kaybetmektedir.
6.Tekstil, hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün en önemli sorunlarından birisi de kayıt dışılıktır. Kayıt dışı çalışan tekstil işletmeleri, rekabet ortamının bozulmasına, haksız rekabete, makine parkının bilinmemesine, istihdam bilgilerinin yetersizliğine neden olmaktadır. Yetersiz bilgiler, geleceğe ilişkin doğru tahminler yapılmasına imkan vermemektedir.
7. Ülkemizde işsizlik çok ciddi boyutlarda olmasına karşın, tekstil sektöründe nitelikli eleman yetersizliği söz konusudur. Bu sektörde de üniversite sanayi işbirliği gerçekleştirilememektedir.
8. Sektörün sorunlarından biri de, marka olamamak ve moda yaratamamaktır.
9.Tekstil şirketleri bir araya gelip sorunlarını ilgililere iletmemekte ve birlikte hareket edememektedirler. Bilindiği gibi, ortaya konulamayan veya birlikte dile getirilemeyen sorunlar, ilgili kurumlar tarafından dikkate alınmamaktadır.
10.Sektördeki firmalar arasında dayanışma yoktur, aynı müşterileri karşısında anlamsız bir rekabet söz konusudur.
11.Bir çok yabancı mal Türk pazarına rahatlıkla girmektedir. Oysa aynı ülkeler, Türk tekstil ürünleri için kotalar ve yüksek gümrük vergileri koymaktadır. Bu anlamda, ulusal bir rekabet politikasının oluşturulması ve özenle uygulanması gerekmektedir. Türkiye açık pazar olmamalıdır.
12.Tekstilde Ar-Ge yatırımları yeterince yapılmamakta, yapılan Ar-Ge yatırımları için yeterli kaynak ve destek verilmemektedir.
13.Yabancı yatırımlar yeterince teşvik edilmemekte ve yatırım iklimi sağlanmamaktadır. Bu nedenle, yabancı yatırımcılar ülkemize gelmemektedir. Aynı şekilde yabancı tasarımcıların ülkemize gelmesi teşvik edilmemekte ve onlar için gerekli çalışma ortamı sağlanamamaktadır.
14.5084 Sayılı yasayla getirilen 49 ile verilen teşvik ülkede teşvikli yatırım anlayışına anlayışını iyice arapsaçına çevirmiştir, bu durum haksız rekabete ve yine ülke kaynaklarının heba edilmesine yol açmaktadır.
3- Türk Tekstil Sektörünün Geleceği Açısından Temel Strateji Önerileri
Türk tekstil sektörünün daha çetin geçeceği şimdiden belli olan dünya rekabet ortamına hazırlanması gereği, sadece tekstil sektörünün geleceği açısından değil, Türk ihracatının ve buna bağlı Türk ekonomisinin geleceği açısından da son derece önemlidir. Rekabeti sürdürebilmenin temel unsurlarından biri ileriyi görmek ve geleceği yakalamaktır. Bu açıdan, ülkemiz ekonomisinde önemli bir yere sahip olan tekstil ve konfeksiyon sektöründe yaşanacak gelişmeleri öngörmek ve değişime hazırlıklı olmak büyük önem taşımaktadır.
Bu noktada uygulanabilir temel stratejiler şöyle sıralanabilir:
1. Sektörün en önemli sorunlarından birisi olan Kayıt dışı İstihdam; öncelikle Tekstil
Sektörüne yönelik “öncelikli pilot uygulama”larla kayıt altına alınmalıdır. Hem
Sanayicilerimizin önünde haksız rekabet nedeni olarak, hem de Örgütlenmenin önünde önemli bir engel olarak bulunan Kayıt dışı İstihdam için “özel önlemler” geliştirilmelidir.
2. Dahilde işleme rejimine bağlı olarak- ihraç kaydıyla- ithalatına izin verilen tekstil
ürünlerinin Gümrüklerdeki denetimsizlik ve takipsizlik sonucu ihraç edilmeksizin iç
piyasada tüketilmesi yerli sanayii oldukça zor durumda bırakmakta, yıkıcı ve öldürücü
haksız rekabeti getirmektedir. Bunun önüne geçilmelidir.
3. Yurtdışından sokulan düşük kaliteli ve düşük fiyatlı tekstilürünleri kontrol altına
alınmalıdır. İlk olarak, ithalat rejimi içinde teorik olarak var olan ama pratikte kullanımı pek
mümkün olmayan korunma mekanizmalarının kolaylaştırılması gerekmektedir.İkinci
olarak, Türkiye'nin ithalatta zorunlu standartları çoğaltması önerilmektedir.
4. Serbest bölgeler uygulamalarında; serbest bölgelere giren malların aynı bölgeden
çıkışı sağlanarak bölgeler denetim altına alınmalıdır.
5. Sanayinin kullandığı Enerji Maliyetleri yüksektir. Kullanılan enerji girdileri üretimi teşvik
edici tarzda sanayicilere düşük fiyatla verilmelidir.
6. Devlet Teşvik ve kredileri kontrol altına alınarak, büyük bölümü nakdi olarak değil,
enerji indirimi, istihdam oranında vergi indirimi şeklinde üretimi ve istihdamı fiilen teşvik
edici şekilde uygulanmalıdır.
7. Bankalar-Sektör ilişkilerinde; kredi faiz oranları düşürülmeli, vadeler uzatılmalıdır.
8. Eximbank kredi limitleri dönemlere göre artırılmalı ve gerçek ihtiyaç sahibi sanayicilere
“istihdam-üretim” artışı endeksi oluşturularak verilmelidir.
9. Dış kaynak bağımlılığının azaltılarak bankalara bağımlı olmadan Öz Kaynaklarla
Üretimin teşvik edilmesine yönelik önlemler alınmalıdır.
10. Gümrük ve Vergi mevzuatlarında iyileştirmeler yapılarak; sektöre uygulanan KDV
oranı üretimin her aşamasında aşağıya çekilmelidir.
11. Devlet desteğiyle yeni pazar araştırmalarına gidilmeli, hedef pazarlara yönelik
programlar yapılmalıdır. Değişen küresel ekonomi ortamına ayak uydurabilmek için tekstil ve konfeksiyon ticaretini kontrol edebilecek bir sistem kurulmalıdır. Uluslararası
alıcılar için cazip birer tedarik kaynağı olarak kalabilmek için ülkenin güçbirliği etmesi
şarttır
12. Yeni moda ve markalar Uluslararası taleplere göre üretilmelidir.
13. Üniversite-Sanayi işbirlikleri geliştirilmeli, Araştırma-Geliştirme faaliyetleri
hızlandırılmalıdır. Eğitim enstitüleri aracılığıyla, el işinin geliştirilmesi yoluna gidilmelidir.
14. Makine Parkları yenilenmeli, yeni teknolojiler uygulanmalıdır. İşçi verimliliğini arttırma yanı sıra yatırım yoğun teknolojilerin ve iyi eğitilmiş iş gücünün kullanımı yönünde hareket edilmelidir.
15. Tasarım ve moda konusunda kapasite geliştirilmeli ve katma değeri olan ürünlerle
pazarlardaki boşluklar hedeflenmelidir.
16. İşletmeler diğer ülkelerdeki rakipleri ile kendi performanslarını kıyaslayabilmek için bir sistem geliştirmelidir. Kota rejiminin zorluklarından biri birçok üreticinin rakipleriyle kendini kıyaslama imkanı bulamamasıdır. Birçok şirket, özellikle de gelişen ülkelerdeki KOBİ’ler, kotasız bir platformda başarılı bir performans gösterip gösteremeyeceğini bilememektedir.
17. E-uygulamalar aracılığıyla, sadece online satış yapmakla kalmayıp, tedarik zincirinin herhangi bir aşamasında bilgi alışverişinde de bulunulabilir. E-uygulamaların etkin vebilinçli kullanımı sayesinde esneklik ve zaman kazanılır, günün gereklerine uyum sağlanır ve rekabet gücü arttırılmış olur.
18. Geniş bir tedarik kaynağı tabanı yaratılmalıdır. Böylesine geniş bir ağ esneklik
kazandıracak ve bu esneklik rekabet ortamında büyük kolaylık getirecektir. Hükümetler bu konuda bölgesel ticari girişimleri desteklemelidir.
19. Sektörün her alanında (üretim, istihdam, ihracat, kapasite vs.) Merkezi Veri Bankasıoluşturulmalıdır.
20. İşletmelerde Profesyonel Yönetim tarzları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
21. Sektörün bir bütün olduğu bilinciyle hareket edilerek; çalışanlara yönelik verimliliği ve kaliteyi artırıcı eğitimler sürekli gerçekleştirilmeli, buna paralel ücret politikaları
izlenmelidir.
22. Ulusal ve Uluslararası krizlere karşı Hükümet-İşveren-Sendika katılımlı “Kriz Yönetim Politikaları” geliştirilmelidir.
23. Türk tekstil sektörü için asıl temel stratejinin sahip olduğu pazarları korumak ve
geliştirmek olduğu tartışma dışıdır. Bu bağlamda, özellikle AB tekstil politikalarının
belirlenmesinde, Türkiye’nin etkin olmanın dolaylı ve direkt bütün yolları kullanması
gerekmektedir. Türkiye’nin AB müzakerelerinin tam orta yerine AB tekstil ve konfeksiyon politikalarını oturtması ve bu politikaların Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda belirlenmesinin teminini, diğer müzakere konularının da temel belirleyicisi olarak ortaya koyması çok önemlidir.
24. ABD pazarı da Türkiye için çok önemlidir. ABD’nin Çin tekstiline karşı düzenleyici ve sınırlayıcı kararları desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Hatta bu kararların AB politikaları üzerinde de bir baskıya dönüşmesi sağlanmalıdır. Ancak son tahlilde Dünya Ticaret Örgütü tekstil ve Hazır giyim Anlaşması’nın (ATC) bütün kotaların kaldırılmasını öngördüğü, istisnai düzenlemelerin 2008 ve 2011 yılına kadar geçerli olacağı da unutulmamalıdır.
25. AB, ABD gibi gelişmiş ülkelerin tedarik kaynaklarını düşük maliyetli Asya ülkelerine kaydırmaya başladıkları hususunu dikkate alarak, bu ülkeler ile işbirliğine gidilmelidir.
26. Çin’in sektördeki en büyük avantajı maliyet düşüklüğüdür. Türkiye’nin kaliteye yatırım yaparken, maliyeti düşürmenin de yollarını araması Çin’le rekabeti açısından çok büyük bir önemi vardır. Bunun için, büyük firmaların Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesin eyatırım yapması ya da buralarda fason üretime yönelmesi önemli bir adım olabilir. Aynı zamanda geri kalmış bu bölgelerimizin kalkınmasına ve istihdam probleminin çözümüne de katkı yapacağı açıktır. Bunun dışında gelişmekte olan Çin pazarına yönelmeli, ve bu pazarda kalıcı bir yer kazanmak için strateji geliştirmeli
27. Bu yaklaşımlar çerçevesinde “takvimli acil eylem planı” hazırlanmalıdır. Hangi
bakanlığın, hangi zaman diliminde, ne yapacağı açıkça belli olmalıdır.
Sonuç
Artık demokrasi, insan hakları, örgütlenme özgürlüğüyle birlikte dünyanın yükselen
değerleri arasında rekabet de öne çıkmaktadır. Üretimde, Yönetimde, İhracatta, İthalatta, İstihdamda, Örgütlenmede REKABET.. Ancak Özgür ortamlarda, Özgür koşullar altında.. Rekabet artık küresel dünyanın olmazsa olmaz olgularından birisidir. Durağan değil değişken bir olgudur. Bu olguyu lehimize çevirebilmek de geleceği görebilmeye bağlıdır. Çatışma halinde değil yarışma halinde
rekabet ilkemiz olmalıdır.
2005 yılı ile tekstilde başlayacak olan liberal dönemde rekabet kavramı elbette daha boyutlu bir anlam taşıyor. Ülkemiz sanayinin bel kemiği olan tekstil ve konfeksiyon sektörü 2005 sonrasında gerek dünya pazarlarında, gerekse iç piyasada, kıyasıya rekabetin olacağı, yeni stratejik ilişkilerin kurulacağı, muhtemelen fiyatların gerileyeceği, verimlilik, kalite, standartların daha da öne çıkacağı, gümrük kontrolü ve benzer denetimlerin artacağı, yepyeni bir döneme giriyor. Bu noktada yeni ürün ve pazarlama
stratejilerinin geliştirilmesi hayati bir önem taşıyacaktır. Söz konusu zorlukların üstesinden gelebilmek için stratejik bir yaklaşım geliştirmelidir. Özel ve kamu sektörleri arasında kurulacak bir ortaklık olumlu sonuçlar getirecektir. Örneğin hükümet üretim ve ihracat için uygun ortamı ve iklim yaratırken, iş dünyası da pazarın gereklerini yerine getirmeli, sendikalar da sosyal taraf olma bilinciyle sorumluluklarını taşımalıdır. Her türlü değişikliğe uyum sağlayabilmiş olan Türk tekstil sektörünün bu sınavı da başaracağına inanıyoruz.Ancak sektörümüz bugün için, İç piyasada talebin düşüklüğü, enerji maliyetlerinin yüksekliği, finansman maliyetlerindeki yükseklik ve kayıtdışı firmalar nedeniyle yaşanan haksız rekabet gibi sorunlarla boğuşmaktadır.
Başlıklar halinde sıralamış olduğumuz Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün sorunlarının çözümleri, uygulamaya konulabilecek nitelikte olan önerilerdir. Üretimin ve İstihdamın korunması ulusal politikalarımızın öncelikli ve eşit öneme sahip politikaları olduğu gerçeğini gözden kaçırmadan bu doğrultuda politikalar üretmek gerekmektedir.Sektörün durumu ve girişimler, sosyal tarafların buna hazır olduğunu göstermektedir. Merkezi Yönetimin de acil eylem planı dahilinde tekstil ve Konfeksiyon Sektörü’nün önünü açmada lokomotif olmalıdır. 3 Kasım 2003 seçimleriyle birlikte yakalanan Siyasi İstikrar’ın Üretime dönük bir boyutu
olarak öncelikle sektörümüze yönelik acil eylem planları geliştirmesi gerekmektedir.
Bu eylemin giderek sektörün sosyal göstergelerine de yansımasını yani istihdam ve
örgütlenmeyi hızlandırmasını ümid ediyoruz. Sosyal boyuta yani istihdama yansımayan bir iyileşmenin uzun süreli olamayacağı açıktır ve üretimle birlikte istihdam kaynaklı olması gerekir .