Babaların suçu yok çünkü beyinlerinin kimyası müsait değil
Yeni bebeği olan anneler eşlerinden yakınırlar sık sık: "Çocuğun hiçbir şeyiyle ilgilenmiyor. Kaçıyor. Babalıkla başı hoş değil."
İşte babalarla ilgili bu eleştirinin fizyolojik bir temele dayandığı bilimsel olarak ortaya çıktı. Yani suç onlarda değil. Çünkü beyinlerinin kimyası el vermiyor.
Yale Üniversitesi Çocuk Araştırmaları Merkezi’nden çocuk psikiyatristleri Prof. James Leckman ve James Swain’in 2004’te yaptığı çok yeni bir çalışma bunu kanıtladı. Çalışmalarının sonucunu ilk kez geçtiğimiz ay düzenlenen bir nörobilim toplantısında açıklayan iki bilim adamı, bebek doğduktan sonra anne ve babanın MRI (manyetik rezonans görüntüleme) sonuçları arasındaki farkı incelediler.
Bu çalışmayı değerlendiren çocuk ve ergen psikiyatrı Prof. Yankı Yazgan "Anne bebekle ilgili sürekli endişelidir ve aynı şeyi babanın da hissetmesini ister. Adama, kalk bak iyi mi çocuk, gözü şaşı mı, burnu var mı, der durur. Adam da kalkmaz, sırtını döner uyumaya devam eder. Anne çıldırır. Halbuki annenin yardımı olmadan baba bu duyguyu öğrenemez" diyor.
İşte babalık kimyasıyla ilgili araştırmanın detayları ve babalığı öğrenmenin hem baba hem de çocuk için faydaları.
Yale Üniversitesi Çocuk Araştırmaları Merkezi ekibi 60 Amerikalı karı-kocayı merkezlerine çağırdı. Bu çiftlerin ortak özelliği 2 hafta önce bebek sahibi olmalarıydı.
Önce annelere şirin mi şirin bebek görüntüleri gösterildi. Beyin fonksiyonlarını görmek için aynı anda MRI çekildi.
Annenin beyninde amigdala ve cingulate (singulat) adı verilen bölgeler harekete geçiyordu. Bu bölgeler insanın endişe ya da korku hissettiğinde harekete geçen bölgelerdi. Yani bir bebek görüntüsü iki haftalık loğusa annede endişe duygusu uyandırıyordu. Kendi bebeği aklına geliyor, bir anda hayatının öncelik sırasını altüst eden, en kıymetli şeyi haline gelen bebeğine bir şey olması ihtimali beynine böyle yansıyordu.
BABALARDA JETON GEÇ DÜŞÜYOR
Sonra sıra babalara geldi. İki hafta önce çocuğu doğmuş yeni babalara da aynı görüntü gösterildi ve MRI cihazından beyinlerinin fonksiyonları izlendi. Onların beyinleri gayet normal çalışmaya devam etti, bir değişiklik olmadı. Konsantre olmuş bir biçimde bebeği izleyip dinledikleri halde beyinlerindeki duygu bölümlerinde hareket görülmedi.
Prof. Yazgan "Hareket yok çünkü babalarda jeton biraz geç düşüyor. Bebeğimiz oldu, ben babasıyım, bu benim de parçam, hissine kapılması için zaman gerekiyor. O nedenle onlardan acilen annelik beklemenin, yapmayınca da sinirlenmenin hiç faydası yok" diyor.
Babaların bu durumunun bir sebebi de annenin hamile kaldıktan sonra salgıladığı oksitosin hormonundan yoksun olmaları. Oksitosin rahmin kasılmasını ve memeden süt gelmesini sağlayan hormon.
Bu hormon hiç anne olmamış farelere verildiğinde annelik duygularının geliştiği ve çevredeki yavru fareleri yalamaya, kollamaya başladıkları görülmüş. Yani aslında hormonal etkiler anneye ciddi bir avantaj sağlıyor.
Baba, anneyle arasındaki duygu farklılığını ancak 6 ay sonra kapatabiliyor. Yale’de yapılan araştırmaya denek olarak katılan babalara, çocukları 6 aylık olduktan sonra işlem yeniden uygulandı.
Bu sefer çocuklara bakarken beyinlerinde annedeki endişe görüntülerine yakın kaygı görüntüleri elde edildi. Tabii anneninki kadar değil. Zaten babaya yakıştırılan rol de soğukkanlı adam rolü.
Ünlü psikanalist Erich Fromm’un dediği gibi babalığın ortaya çıkması için en az bir yıl beklemek gerekiyor. Onun "olaya girmesi"ni sağlamanın tek yolu bebekle ilgili duyguları öğretmek. Ama bu, anne için de o kadar kolay değil. Çünkü bir bebek doğduktan sonra, anne ve bir kadın grubu (anneanne, teyze, dadı vs.) babayı biraz dışarıda bırakarak kadınsı bir faaliyetin içine giriyorlar. Kasten yapılmış bir şey değil bu. Babayı süreç içine dahil edemeyecek kadar bebekle meşgul oluyorlar.
Zaten kadınlar anne olduklarında kendilerini bile tanıyamayacak kadar değişiyorlar. Bebeğe aşkla bağlanıyor ve paylaşmak istemiyorlar. Babanın tam o sıradaki yavaşlığı da birleşince işler zorlaşıyor. Sahaya zaten geç çıkan baba bir türlü oyuna başlayamıyor.
ÜÇ ÇEŞİT BABA VAR: KATI, SIVI, GAZ
Katı: Uzak durur. Çocuk uzaksa o da uzaktır. Hamle yapmaz.
Sıvı: Çocuğunun tepkisine göre hareket eder. Onun duygularını ölçer.
Gaz: Çocuğun isteklerini, duygusal ihtiyaçlarını pek düşünmez. Çocuktur oyun ister diye gidip onu hoplatır. Çocuğun aslında böyle bir şeyden hiç hoşlanmıyor olabileceğini aklına bile getirmez.
PROF. DR. YANKI YAZGAN
(
www.yankiyazgan.com) 15 Haziran 2006 Perşembe Hürriyet Gazetesinden Ezgi Başaran'la röportaj