'İsrail Osmanlı yasalarını kullanıyor'
Ebru Doğan
BBC Türkçe
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Amerikan Başkanı Barack Obama'nın dünkü görüşmesinden temenniler ve imalar dışında bir sonuç çıkmadığı, pekçok gözlemcinin ortak görüşü.
Gözlemciler görüşmeden somut bir sonuç çıkmadığını söylüyor
Başkan Obama, Batı Şeria'da yeni yerleşim birimi inşaatlarını 10 aylığına durdurma sözü veren İsrail hükümetinin bu süresi sona ermeden, yani Eylül ayından önce Filistinlilerle doğrudan görüşmelere başlanması çağrısı yaptı. Netanyahu ise 'Önümüzdeki günlerde somut adımlar olacak' dedi, ama ayrıntıya girmedi.
En önemlisi Obama, beklendiğinin aksine, yerleşim inşaatı moratoryumunun Eylül ayından sonra da sürmesini istememiş görünüyor, ki Filistinlilerin masaya oturmak için birincil şartı hala bu.
İsrail'in yerleşim inşaatlarının başlıca iki hedefi var: Doğu Kudüs, ki burada yeni inşaatlar sürüyor, ve Batı Şeria.
İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem'in bu hafta yayınladığı rapora göre yerleşimler, artık Batı Şeria topraklarının %42'sini kaplıyor.
BBC Türkçe'den Ebru Doğan, B'Tselem sözcüsü Sarit Michaeli ile raporlarını konuştu.
Ebru Doğan: İsrail, Batı Şeria topraklarının %42'sini yerleşimcilere vermeyi nasıl başardı? Raporunuza göre bu işgalde kullanılan başlıca mekanizma, Osmanlı döneminden kalma toprak kanunu.
Sarit Michaeli: Batı Şeria 60 küsur yıldır Ürdün ve İsrail kontrolünde olmasına ve bundan önce de birkaç yıl İngiliz mandasında kalmasına rağmen, toprak mülkiyeti konusunda hala Osmanlı yasaları geçerli. Çünkü o dönemden beri kimse yasayı değiştirmemiş. İşte İsrail bu yasayı kendi çıkarları doğrultusunda manipüle ederek kullanıyor. Çok kısaca anlatmam gerekirse, yasa 'Eğer bir arazi üç sene boş kalırsa, devlete geçer' diyor.
Tapusuz araziler
Bu, yalnızca kişiler adına tapulanmamış araziler için geçerli, ama Osmanlı döneminde Batı Şeria'da pekçok toprak sahibi, vergiden kaçınmak için arazilerinin büyük bölümünü tapuya kaydettirmemiş. Dolayısıyla da Batı Şeria'nın büyük çoğunluğu, şahısların tapulu arazisi değil.
İsrail de son 30 yıldır bunu kullanıyor ve tam olarak ekilmeyen, örneğin köylülerin hayvanlarını otlatmak için ya da piknik için kullandığı ne kadar arazi varsa, kamulaştırıp yerleşimcilere veriyor.
ED: Peki siz raporunuzda İsrailli hükümetleri, 1967'deki işgalden beri, Osmanlı'dan kalma toprak kanununu "çarpıtarak yorumlamakla" suçluyorsunuz. Nedir bundan kastınız?
SM: Kastımız şu: Osmanlı'nın yasasının amacı, toprak sahiplerinin arazilerini atıl tutmasını ve bu sayede Osmanlı İmparatorluğu'na vergi ödeMemesini engellemekti. Çünkü vergiyi ekili arazilerden topluyorlardı. Arazi ekilmemişse, vergisi de az oluyordu. Tabii ben çok basitleştirerek anlatıyorum...
Filistinlilerin bize anlattığına göre, aileleri o dönemde diyelim 100 dönüm arazileri varsa, yalnızca en verimli 10 dönümün tapusunu almış. Kalan toprakların da onların olduğunu, tüm yöre halkı biliyor ve kabul ediyormuş. Ama resmi belgesi yok.
İsrail de "Belgesi yok" diyerek tüm bu arazileri kamulaştırmış. Şimdi, uluslararası yasalara göre işgal edilen arazi, asla işgalcinin yararına olacak bir şekilde kullanılamaz. Cenevre Sözleşmesi böyle diyor. Ama çoğu yerleşimcilere tahsis edilmiş.
Aslında üzerine yerleşim inşa edilmiş topraklar, Batı Şeria'nın yalnızca %1'i büyüklüğünde! Ama bunların belediye sınırlarına bakarsanız, çok daha geniş; yaklaşık dokuz kat daha fazla. Yani %9.
Bir de yerleşimcilerin bölgesel konseylerine ait topraklar var. Bunlarda daha az kontrol sahibiler ama yine de Filsitinliler buralarda inşaat yapamıyor. Sonuçta Batı Şeria'nın toplam %42'si, yerleşimcilerin kontrolünde.
'Verilen söz tutulmadı'
ED: Yani uluslararası yasalara aykırı bir durum var ortada. Ama İsrailli hükümetler bu %42'ye ulaşmak için kendi yargılarının aldığı kararları da hiçe saymış değil mi?
SM: İsrail hükümeti, 1979'daki çok önemli bir Yüksek Mahkeme kararından sonra, kişilere ait özel arazilerde asla yerleşim birimleri kurulmayacağına söz vermişti. Biz yaptığımız araştırmada, İsrail tapu ve kadastrosundaki bilgilerle, yerleşim birimlerinin havadan çekilmiş görüntülerini karşılaştırdık. Ve gördük ki, bu söze uyulmamış.
Üzerine yerleşim inşaatı yapılmış arazilerin %20'si, İsrail'in bile, Filistinlilere ait özel mülk olduğunu kabul ettiği yerler! yerleşimler bir şekilde buralara da yayılmayı başarmış. Yıllar boyunca topraklarını yavaş yavaş kaybeden Filistinlilere ait pekçok tanıklık topladık.
ED: Bu özel arazilerin işgali için de bir başka yöntemden bahsediyorsunuz raporunuzda: Bir İsrail vatandaşı, kendi yetkililerine gider ve derse ki: "Ben burayı Filistinli sahibinden aldım, ama o çıkıp kendi halkına bunu söyleyemiyor, söylerse canı tehlikeye girecek." O zaman İsrail ordusu, sözkonusu Filistinli'ye sorup doğrulatmaya gerek görmeden, o araziye el koyabiliyor. Bu türden çok tanıkla karşılaştınız mı?
SM: Bu vakaların sayısı az ama yine de varlıklarının farkındayız. Örneğin Ramallah'ın batısındaki Be'in köyünde topraklarının bu şekilde ellerinden alındığını söyleyen birkaç yüz aile var. Bu yönteme "dolaylı anlaşma" diyorlar. Dediğim gibi fazla büyük bir araziden söz etmiyoruz, ama yine de İsrailli yetkililerin ne tür yasadışı yöntemlere başvurmaya hazır olduğunu gösteriyor.
'İnşaatlar sürüyor'
ED: İsrail hükümeti geçen Aralık'ta, Obama yönetimine Batı Şeria'da "yeni" inşaatları 10 aylığına durdurma sözü verdi. Bu sözünü tutuyor mu peki?
SM: İsrail hükümeti yerleşim inşaatlarında sözde moratoryum ilan edeli beri, Batı Şeria'daki yerleşimlerde inşaat faaliyetleri sürüyor. Çünkü temeli atılmış olan inşaatlar, moratoryumun dışında tutuldu. Ama aslında İsrail, işgal altındaki topraklarda yerleşim inşaatlarına son vermeye taaa 2003 yılının sonunda, "yol haritası" açıklandığında söz vermişti. Hatta 2001'den sonra yapılan yerleşimleri de yıkacaktı. Ama o tarihten beri, yerleşimci nüfusu %28 arttı....