Abbas Kiyarüstemi'nin sinema tarzı
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Abbas Kiyarüstemi, filmlerinde görülen, çocuk kahramanlar kullanmasından kırsal bölgelerde geçen hikâyelere ve arabaların içinde sabit kamerayla çekilmiş diyaloglara, teknik ve temaları karakteristik bir şekilde kullanmasıyla tanınır. Ayrıca İran şiirinden diyalog, film adları ve filmlerinde işlediği temalarda yararlanması ve çoğunlukla belgesel tarzda film yapımını tercih etmesi de yönetmenin belirgin özelliklerindendir.[1]
Konu başlıkları [gizle]
1 Bağımsızlık
2 Kurgu ve kurgu dışı
3 Kaynakça
4 Dış bağlantılar
Bağımsızlık [değiştir]
Kiyarüstemi, Satyajit Ray, Vittorio de Sica, Éric Rohmer ve Jacques Tati gibi yönetmenlerle karşılaştırılsa da, filmlerinde genellikle kendisine özgü bir tarz görülür ve genellikle kendi bulduğu teknikleri kullanır (ki bunlara "Kiyarüstemiyen tarzı" denir).[2]
1970'te Nān o Kūche'nin çekimleri sırasında, deneyimli görüntü yönetmeniyle, küçük çocuk ve saldırgan köpeği nasıl filme alacakları konusunda ciddi anlaşmazlıklar yaşadı. Görüntü yönetmenine göre, çocuğun yaklaştığı, daha sonra kapıyı açar ve kapatırken elinin yakın çekimde görüldüğü ve sonrasında köpeğin görüldüğü sahneler, ayrı ayrı çekilmeliydi. Yönetmen ise, bu üç sahnenin bir bütün olarak çekilmesi halinde, olaydaki tansiyonu yaratmada çok daha büyük, derin bir etki yakalanabileceği görüşündeydi. Tek bir çekimin tamamlanması, yönetmen çekimden tamamıyla memnun olana kadar, dört gün sürdü. Kiyarüstemi, daha sonra, sahneleri bölseydi ritmin ve filmin genel yapısının bozulacağını, bu nedenle sahneleri bir bütün olarak çekmeyi tercih ettiğini dile getirdi.[3]
Başka yönetmenlerin aksine, geniş ölçekli yapımlarda abartılı dövüş sahneleri veya karmaşık kovalama sahneleri çekmek yerine, filmlerinin ortamını kendi şartlarına göre şekillendirmeyi tercih etti.[4] Daha sonra söz konusu görüntü yönetmeninin sinema anlayışıyla ilgili söylediği gibi,
"Onun alışkın olduğu film yapımı anlayışını sürdürmüyordu."[5]
Kiyarüstemi'nin tarzını oturmuş olduğu, Köker Üçlemesi'nde görülür. Bununla birlikte, yönetmen, yeni film yapım tazları denemeye, değişik reji method ve teknikleri kullanmaya devam etti. Örneğin 10'un biyik bir kısmı, yönetmenin bulunmadığı hareket halinde bir otomobilin içinde çekildi. Kiyarüstemi, bu filmin çekimlerinde, oyunculara ne yapmaları gerektiğiyle ilgili öneriler getirdi, ardından otomobile, onları Tahran civarında dolaşırken çekmek üzere bir sabit kamera yerleştirdi.[6][7] Kamera, insanları günlük rutinleri içinde, seri halinde yakın çekimlerle filme aldı.
Kiyarüstemi'nin sineması, film kavramının tanımı için yeni bir öneri getirir. William Paterson Üniversitesi'nden Jamsheed Akrami'nin de aralarında bulunduğu kimi sinema profesörlerine göre, yönetmen, filmi tanımını daraltarak ve seyirciyi katılıma zorlayarak, tamamıyla değiştirmeye çalıştı. Ayrıca, son yıllardaki filmlerinde, giderek zaman döngüsünü kırmaya başladı. Akrami'ye göre, film yapımı kollektif bir uğraş olmaktan çıkıp sadeleştikçe, sinemanın artistik etkisi artmaktadır.[8]
Kiyarüstemi bağımsız tarzdaki minimalizm anlayışıyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:
Her ne kadar bu niyetle hareket edilmiş olmasa da, filmlerim belirli türde bir minimalizm anlayışı doğrultusunda gelişti. Elenmesi gereken unsurlar elendi. Birisi buna, Rembrandt'ın resimlerine ve ışığı kullanma biçimine gönderme yaparak işaret etti: bazı unsurlar ışıklandırılmışken bazıları gölgede bırakılmış hatta tamamen karanlığa itilmiştir. Bu bizim de yaptığımız bir şey - vurgulamak istediğimiz unsurları ortaya çıkarıyoruz.[9]
Son olarak, kendisine referans verme de Kiyarüstemi sinemasına özgü bir niteliktir. Stephen Bransford, yönetmenin filmlerinin, başka yönetmenlerin işlerine referanslar içermediği; ancak, bu filmlerin, "kendilerine referans veren" bir yapıda kuruldukları yorumunu yapar. Bransford'a göre, bu filmler, bir filmin önceki bir filmi yansıtması ya da onun sırrını çözmesi şeklinde süren bir diyalektik yapıya sahiptir.[10]
Kurgu ve kurgu dışı [değiştir]
Kiyarüstemi'nin filmleri önemli ölçüde belirsizlik içerir. Basitlik ve karmaşıklığı alışılagelmişin aksine harmanlayan yönetmen, ayrıca filmlerinde sıkça, kurgu ve kurgu dışı öğelere yer verir. Bununla ilgili olarak, "Yalan söylemenin dışında bir yolla gerçeğe yaklaşamayız."[11] sözlerini kullandı.
Kiyarüstemi sinemacılığıyla ilgili olarak, "Sanatçı bir parçayı, kimi düşünceleri, kavramları ya da duyguları görünür kılmak, cisimleştirmek amacıyla tasarlar ve yaratır. Mevlânâ ve Hâfız gibi büyük İranlı şairlerin güvenilirliği, eserlerinin onları okuduğunuz zaman, yer ve koşullar ne olursa olsun taze ve anlamlı kalacak şekilde üretilmiş olması gerçeğinden gelir." ifadelerini kullandı.[12]
Gerçek olanla olmayan arasındaki sınırlar, yönetmenin sinemasında önemli ölçüde azaltılmıştır.[13] Fransız filozof Jean-Luc Nancy, yönetmenle, özellikle de Ve Yaşam Sürüyor'la ilgili yazısında, Kiyarüstemi'nin filmlerinin kurgu da belgesel de olmadığı görüşünü ileri sürer. Ona göre Ve Yaşam Sürüyor, tasvir de habercilik de değil, kanıttır:
Tamamiyle habercilik gibi görünüyor; oysa, herşey bunun bir belgeselin hikâyesi, kurgulaştırılmış hali (zaten Kiyarüstemi gerçekte filmi depremden aylar önce çekmişti) ve hatta daha çok, "kurgu" üzerine bir belgesel olduğunu (gerçek olmayanın yansıtılması değil de, çok özel ve titizlikle uygulanmış bir teknikle görüntülerin "sanat" haline getirilmesi olduğunu) vurguluyor.[14]