Akrabalık İlişkilerimiz
Dr. Said ŞAHİN
Kan bağı, hısımlık, süt bağı veya manevi (psikososyal, kültürel) sebeplerle sahip olunan akrabalar ile münasebetler, toplumdaki diğer fertler ile olan münasebetlerimize göre bir ayrıcalık gösterir.
Akrabayı arayıp sormak, ziyaret etmek, elden geldiğince ve öncelikle yardım etmek sıla-i rahim olarak adlandırılır. Sıla-i rahim sadece kendisinden iyilik görülen değil, kendisinden uzak duran veya alakasını kesen akrabasına da yakınlık ve iyilikte bulunmaktır. Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine dargın bulunan akrabaya verilen zekat ve sadakanın daha faziletli olduğunu ifade etmektedirler. Kısaca akraba ile iyi münasebetlerin sürdürülmesi, tavsiye edilen ve arzulanan bir husustur ve akrabası bulunan hiçbir mümin bundan müstesna değildir.
Akrabalık münasebetlerinin başında dayanışma ve yardımlaşma gelir. Bu münasebetin; psikolojik ve sosyolojik avantajların korunması, iyi ve kötü günlerin paylaşılması, gelenek-görenek ve akraba grubuna ait bilgilerin gelecek kuşaklara aktarılması, akrabalar arası içtimai emniyet mekanizmasının oluşturulması gibi farklı yönleri vardır. Akrabalık münasebetleri birbirini tamamlayan selâhiyet ve mesuliyet zinciri taşır ve karşılıklı muhabbet ve hürmet temeli üzerine kuruludur. Akrabalar arasında karşılıklı sevgi ve saygının olmadığı durumlarda sitemler, kırgınlık ve dargınlıklar oluşur.
Akrabalık sistemimizdeki en önemli değişiklik, Türklerin İslamiyeti kabulü ile ortaya çıkmıştır. Geleneksel akrabalık anlayışımız da bu değişimle oluşan ve gelişen biçimdir. Tanzimatla başlayan Batılılaşma ve son yarım yüzyıldaki hızlı şehirleşme ve sanayileşme, aile-akraba sistemimize de ciddi ölçüde tesir etmiştir.
Son otuz yıldır toplumumuzda yapılan gözlemler, akraba münasebetlerinin giderek zayıfladığını doğrular mahiyettedir. Akrabalar arasındaki yardımlaşmanın bugün eski önemini kaybedip yerini menfaat ilişkilerinin aldığı şeklinde görüşler vardır. Bu neticeyi doğuran başlıca sebepler şunlardır: Aile yapısında küçülme, göçler, sanayileşme ve şehirleşme (hane başına düşen ortalama kişi sayısı son yirmi beş yılda 5.7’den 4.6’ya inmiş ve çekirdek aile oranı yüzde 20 nisbetinde artarak % 75’e ulaşmıştır).
Sosyal yapının önemli bir kısmını oluşturan akrabalık münasebetlerinin ilmi olarak ele alınmasında, akrabalık münasebetlerinde hem Türklerin İslamiyet’e geçiş dönemi, hem de günümüzdeki değişim konusunda geçerli bir araştırma-inceleme boşluğu olduğu görülmektedir.
1996 yılında yapılan bir araştırmaya göre beşyüzden fazla aile ile görüşülerek elde edilen sonuçlara göre toplumun yüzde 20’si anne-baba ve kardeşleriyle sadece bayramlarda görüşebilmekte, 100 kişiden biri ise, hiç görüşemediğini ifade etmektedir. Toplumun beşte birinde ise; geleneğimizde çok önemli olan akrabalar arasında toplu görüşme, düğün ve bayramlar dâhil gerçekleşememektedir. Anne-baba ve kardeşler dışında en çok kayın valide-kayın peder ve amca-dayı ile görüşülmektedir. En az görüşülen yakın akrabalar ise, hala-teyze ve çocuklarıdır.
Toplumumuzdaki yetişkin insanların yarısının anne-babasına, üçte birinin de kardeşlerine maddi yardımda bulunduğu anlaşılmaktadır. Anne-baba ve kardeşler dışındaki akrabaya yardım yapanların oranı % 40 dolayında olup yardım yapılanlar arasında ilk sırayı kayın anne-baba almaktadır.
Akraba arasında yardımlaşmanın belirgin örneklerinden biri borç para alıp-vermedir. Borç para değişiminin % 60’ı akrabalar arasındadır. Başka bir araştırmada toplumun % 61’nin akrabadan borç para alışverişi ile, % 68’inin ise köy-şehir arasında ayni ve nakdi yardımlaşmalarla enflasyon ile mücadele ettikleri ifade edilmiştir.
İnsanımızın % 88’i çözüm aradığı herhangi bir mevzuda akrabasına danışmaktadır. En çok danışılan kişiler anne- baba ve kardeşler ile kayın valide, kayın peder ve kayın biraderlerdir. % 12’lik bir kesim ise hiçbir konuda akrabalarına danışmadığını söylemiştir. Bunun yanında bazı hususlar veya problemler özellikle akrabadan saklanabilmektedir. Erkeklerin yarısı, kadınlarınsa üçte ikisi meselelerini akrabalarından saklamaktadır.
Toplumun % 17’sinde akrabalar arasında kırgınlık veya dargınlık söz konusudur. Dargınlık ifade edenlerin % 10 kadarı kardeşine, % 3O’u amca-dayı-hala-teyze gibi anne-baba kardeşlerine, % 20 kadarı eşinin kardeşlerine dargın olduklarını belirtmektedir. Her durumda % l7’lik bir dargınlık nispeti, önemli bir olumsuzluktur. Bu miktarın sadece rahatça ifade edilebilen dargınlıkları kapsadığı kabul edilirse durumun daha da ciddi olduğu söylenebilir. Ancak bu dargınlıkların % 60’ının bir hiç yüzünden olduğunun ifade edilmesi, bir yönüyle çoğunun giderilebilir türden dargınlıklar olması, bu konuda iyimserliğimizi desteklemektedir.
Bazı olumsuzluklara bakarak güzel memleketimizde akraba münasebetlerinin kötüye gittiğini söylemek haksızlık olur. Ülkedeki sosyal ve ekonomik olayların değişim hızı ve kararsızlığı göz önüne alınırsa, akrabalar arasındaki iyi temasların yoğunluğu beklenenin üzerindedir. Mesela, şehirleşme akrabalık bağlarını zannedildiği gibi zayıflatmamış, sadece münasebetin şeklini değiştirmiştir. Şöyle ki, şehire göçte ilk yardım akrabadan gelir, çocukların bakımı için aile büyükleri devreye sokulur, üst tabakada ise akraba münasebetleri aile şirketlerine dönüşür.
Bu değerlendirmeler ışığında göç ve şehirleşmenin akraba münasebetlerini azalttığı görüşü doğru olabileceği gibi, akrabalık ilişkilerinin sanayileşme ve kentleşmenin fen ve aile üzerindeki baskısını azaltan bir unsur olduğu fikri de doğrudur. Birlikte ve yakın iken birbirini az arayan nice akraba, göç ve aile küçülmesi gibi sebeplerle ayrı düşünce, birbirlerini daha çok arar duruma gelebilmektedir. Akrabalık ilişkileri, sadece birlikte veya yakın yaşama ve görüşme sıklığı değil, münasebetin keyfiyetiyle de değerlendirilmelidir.
Kısacası, toplumumuzda aile-akraba münasebetlerinin sebepleri, nasıl yürütüldüğü ve sonuçları iyi bilinmeyen bir değişim geçirmektedir. Bu değişim sürecinde sıla-i rahim, daha çok önem verilmesi gereken bir davranıştır: Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) de “Sıla-i rahmi kesen bizden değildir.” buyurmuyor mu?